between the bars
ruhumun barında oturuyorum
loş bir ışık var
camlar buğulu, dışarısı görünmüyor
ama yağmurun sesi içeriden duyuluyor
sanki dünyanın sonuymuş gibi yağıyor
masadayız
dört kişi
ama selamlaşmadan oturmuşuz sanki
her birinde başka bir ifade
aynı kadehte farklı acılar
biri, gözlerini pencerede unutmuş
yağmura aşık olmuş gibi
dudakları kıpırdıyor ama konuşmuyor
birinin elini tutmak istiyor belki
ama kimsenin elleri onun ellerine uzanmıyor
bir diğeri,
gülerek susturuyor sessizliği
şakaların ardında bir mezar taşı var
her kahkahasıyla biraz daha gizliyor
kırılmış yerlerini
sanki herkesin yükünü hafifletmek onun cezasıymış gibi
üçüncüsü susuyor
ama öyle bir susuş ki
masadaki her bardağa düşüyor yankısı
bir şey biriktiriyor içinden
bir gün patlayacak gibi
ama kimse farketmiyor
ve biri daha var
başını eğmiş, yüzü geçmişte kalmış
pişmanlıkla dokunuyor bardağa
her yudumda başka bir anı boğuyor
ama hiçbiri gerçekten ölmüyor
ve ben
ben hala kenarda bir yerdeyim
kendi içimin dışında
hepsini tanıyor gibiyim
ama hiçbiri beni görmüyor
yağmurun sesi sürüyor
barın tavanına çarpıyor içimdeki zaman
“bu yağmur dinmeyecek” diyorum
“ama bari beni boğmadan geçip gitsin”
Yorumlar
Yorum Gönder